+44(0) 121 311 0550 info@millenniumcargo.com

24 Saat Acil Servis'i izlediniz mi hiç?

Bunlardan biri, beş dakika boyunca dayanmanız gerektiğini gösteriyor... ve daha ne olduğunu anlamadan, kendinizi bir saat boyunca, kulübesinin çatısını tamir etmeye çalışırken merdivenden düşen zavallı bir çocuğa tamamen kaptırmış halde buluyorsunuz. Biz İngilizler biraz reality şov izlemeyi severiz, değil mi? Bake Off, Strictly, hatta herkesin tanışmadan evlendiği o aptalca program bile.

Neyse, geçen hafta kendi bölümümü yaşadım. Merak etmeyin, artık iyiyim ve sempati aramıyorum, sadece hikayeyi anlatıyorum... Şimdi, burada ücretsiz sağlık hizmetine sahip olduğumuz için çok şanslıyız ve bunun için minnettarım... ama hızlı sağlık hizmetiyle tanınmıyoruz - Acil Servis'e her gidiş uzun bir bekleyiş ve saate bakarak geçen uzun bir zaman anlamına geliyor. Bu yüzden buna hazırlıklıydım. Telefonumu, dizüstü bilgisayarımı, Kindle'ımı aldım... Beklemeyi en iyi şekilde değerlendirip birkaç şeye yetişmeyi düşündüm. Belki e-postalar, biraz okuma. Ama sonunda, onları bile almadım... 

Görüyorsunuz, ben bunun yerine insanları izlemekle yetindim - ve ne gösteriydi ama. Sarhoşken içeri tökezleyen adamlar. Birisi scooter kazası hakkında bağırıyordu. Bir çocuk, ayak bileğinin aslında olmaması gereken bir yöne doğru sarkık olduğunu söylüyordu. Başka bir adam, kafasından kanlar akarak içeri girdi... Ama tüm bu gürültü ve kaosun arasında, bir şey gerçekten göze çarpıyordu. Personel. Telaşlanmadılar. Soğukkanlılıklarını kaybetmediler. Sadece devam ettiler - sakin, kendinden emin, berrak kafalı. Şakalaşmak yoktu. Herkes ne yaptığını, nerede olması gerektiğini ve sırada ne olması gerektiğini biliyordu. Her şey hızlı tempoluydu ama bir şekilde yine de organizeydi. Bunun ilk rodeoları olmadığı belliydi.

Evet, neredeyse 8 saat Acil Servis'te kaldım, ama bu, işledikleri insan sayısının çokluğundan kaynaklanıyordu; süreçlerinden veya ekip başarısızlığından değil. Sistemler sıkıydı. İletişim kusursuzdu. Peki ya ekip çalışması? Beni gerçekten etkileyen kısım buydu. Kapıdan ne gelirse gelsin, herkes sakin, kolektif ve hiç sarsılmadan birlikte çalışıyordu. 

Beni düşündürdü: Dünyanızda her şey ters gittiğinde ne olur? Baskı arttığında ve işler planladığınız gibi gitmediğinde, ekibiniz sakin kalıp yoluna devam edebilir mi? Doğru insanları doğru yerlerde bulunduruyor musunuz, yoksa biraz başıboş mu? Daha da önemlisi, işler ters gittiğinde "iyi"nin nasıl göründüğünü herkes biliyor mu? Çünkü dürüst olalım, her şey yolunda gittiğinde herkes ayakta kalabilir. Peki ya baskı arttığında? İşte o zaman insanların ve ekiplerin gerçekte nelerden oluştuğunu anlarsınız.

Peki, sizinkiler bu kaosla nasıl başa çıkıyor? Düşüncelerinizi duymayı çok isterim...